İHTİLAFLI KONULAR



Ayetlerdeki belirlenen oranları vermeye çalışınca, pay payda'dan büyük çıktığında, payda'yı yükselterek pay'a eşitlemek, yani hak sahibi mirasçılara ayetteki verilmesi gereken oranları değil de  malın yeteceği şekilde eksilterek vermek.

Eleştiri: Hz. Ömer (ra)'in vefatından sonra İbn Abbas avl yoluyla meselenin çözülmesinin hatalı olduğu fikrini savunmuştur. İbn Abbas'a göre avliyye meselesinde daima farz sahibi olana öncelik verilmeli, noksan kalan kısım her zaman pay sahibi olmayan bazen biğayrihi asabe olabilen kadınlara tahsis edilmelidir. Böylece avlden kaçınılmış, mesele denk olarak yani adile olarak çözülmüş olur. (İbn Rüşd II. 318; Bilmen, V, 337; Kişki, s. 175).
İmamiyye mezhebi ile Zahiriyye mezhebi İbn Abbas'ın görüşü paralelinde hiç bir zaman asabe olmayan pay sahiplerine öncelik vererek avli kabul etmemişlerdir. (Tusi, IX, 247; Küleyni, VII, 79; Ibn Hazm, IX, 262-267; Mağniyye, VI.216).

sorun 1:

üç kız çocuğuna (toplam): 2/3 = 16/24
anneye: 1/6 = 4/24
babaya: 1/6 = 4/24
karısına: 1/8 = 3/24

toplam: 27/24

Avliye yöntemi ile çözüm:               üç kız çocuğuna (toplam): 2/3 = 16/24 => 16/27
                                                           anneye: 1/6 = 4/24 => 4/27
                                                           babaya: 1/6 = 4/24 => 4/27
                                                           karısına: 1/8 = 3/24 => 3/27

                                                           toplam: 27/24 => 27/27





sorun 2:

anneye: 1/3=2/6
kocaya: 1/2=3/6
öz kız kardeşe: 1/2=3/6

toplam: 8/6

Avliye yöntemi ile çözüm:            anneye: 1/3=2/6 => 2/8=> 2/8
                                                        kocaya: 1/2=3/6 => 3/8=> 2/8
                                                        öz kız kardeşe: 1/2=3/6 => 3/8

                                                        toplam: 8/6 => 8/8 => 8/8        




Reddiyye avliyyenin  tam tersi durumlarda uygulanan bir yöntemdir. Yani mirasçıların Kuran’da verilen paylarının toplamı 1,0 dan daha düşük çıkmaktadır. Bu durumda da mirastan artan kısım yine mirasçılara Kuran’daki payları ölçüsünde bölüştürülmektedir.

Reddin imkânını savunanların temel dayanağı Kuran-ı Kerim'de
geçen: "…Allah'ın kitabınca, kan akrabaları birbirlerine (varis olmaya) daha
layıktırlar…"( Enfal 8/75) mealinde miras konusundaki mücmel ifadedir. Karı ve kocaya da
red yapılmamasının sebebi de budur. Zira onların ölen kimseye bağlılığı
ayette belirtildiği gibi "kan akrabalığı" değil, sebep bağlılığıdır.




ÖRNEK: Fatıma hanım vefat etti!.. Geriye kocası ve iki kızı kaldı. Mesele şöyledir

Mesele: 4
1/4
Geriye Kalan 3/4
Koca
Kız
Kız

Dikkat edilirse; ashâb-ferâiz'den koca hissesini almıştır. Kızların hissesi de üçte ikidir. Fakat sonuçta belli bir mal artmaktadır. Daha önce de belirttiğimiz gibi; kocaya red yoluyla sehim verilemez. Bu durumda üzerine red yapılacak kimseler iki kızıdır. İki kıza terikenin 3/4'ü kalmıştır. Mahreçin yükseltilmesi gerekir: 3/4x1/2=3/8 olur ve sonuçta;


Mesele: 8
1/4
3/8
3/8
Koca (2)
Kız (3)
Kız (3)


karşımıza çıkar!.. Dikkat edilirse red yoluyla kızların hisseleri (terike'nin üçte ikisinden) fazla hale gelmiştir. Koca; üzerine red yapılamadığı için, farz olan hissesini aynen almıştır.

Eleştiri : İbn Abbas'ın yöntemine göre ise, pay'ın payda'dan büyük çıktığı bu durumlarda söz konusu mirasçılar arasında bir "öncelik sırası" belirlenmelidir . İmam MUHAMMED Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: Emir’ul-Müminin Ali (a.s) şöyle buyururdu: “Çöldeki kumların sayısını bilen ALLAH, miras hisselerinin altı kısımdan fazla olmadığını bilmektedir. Bunun sebebini bir anlayabilseydiler!”
ALLAH’ın öncelik tanıdığı hisse kocanın payıdır. Mirasın yarısı ona verilir. Bu yarı hisseyi ortadan kaldıracak bir durum mevcut (örneğin, evlat) olursa, kocanın hissesi dörtte bire düşer. Kocanın hissesini bundan daha aşağı düşürecek bir şey yoktur. Kadın ve anne de aynı hükme sahiptirler. 
Geriye atılanlar ise, mirasın yarısını ve üçte ikisini miras alan ölünün kızları ve kız kardeşleridir. Diğer feraiz, onları bu hisselerinden mahrum bıraktığı zaman mirastan geriye kalanlar onlara ulaşır. 
O halde; öncelikli olanlar ve arka plana geçirilenler bir araya toplandıkları zaman ilk önce öncelikli olanlara hisseleri verilir. Eğer geriye bir şey kalırsa arka plana geçirilenlere aittir...”

Hakimi Nişaburi , İbn-i Abbas’tan şöyle dediğini nakleder: “Ferâizde (mirasta) Avl’i kabul eden ve tüm hisselerden bir miktar azaltıp tüm hisselere oranla fazlalık çıkaran ilk şahıs Ömer b. Hattap’tır. ALLAH’a yeminler olsun ki, ALLAH’ın öncelik tanıdığı kimseye öncelik tanısa ve arka plana geçirdiğini arka plana alsaydı, ferâizde fazlalık ve avl meydana gelmezdi.”

İbn-i Abbas sonra şöyle diyor: “Diğer hisselerin kendisini ortadan kaldıramayan farz hisse öncelik sahibidir. Örneğin: Koca, karı ve anne hissesi. Diğer hissenin kendisini ortadan kaldırdığı ve öncelikli olanın hissesini alıp çıktıktan sonra geriye kalan maldan başka bir şeyi alamayan kimse ise ALLAH’ın geri plana aldığı kimsedir. Örneğin: Kız kardeşler ve kız evlatlar. 





3.Reddiye yönteminde artan malın taksimi

Reddiyede artan mal için 1. görüş:

Ebu Hanife ve Ahmed b. Hanbel'e göre farz sahipleri paylarını aldıktan sonra artan miktarı alacak bir asabe bulunmuyorsa, bu durumda terekeden artan gene farz sahiplerine payları oranında iade edilir.
Karı/ kocanın redden faydalanır :Hz. Osman (ra)'a göre redden karı ve koca da istifade ederler. Zira karı ve koca diğer farz sahipleri gibi farz sahipleridirler. Avliyyede hisseleri eksildiğine göre red meselesinde de hisseleri artmalıdır. Zira külfet nimet karşılığındır (Kişki, s. 181)

Karı koca redden faydalanamaz :Farz sahiplerinden artanın gene farz sahiplerine verilmesi fikrinde olan ashab arasında Hz. Ömer (ra), İbn Mes'ud ve İbn Abbas'ın bulundukları zikredilir. Bunlara göre red sadece ölene kan bağıyla hısım olan farz sahiplerine yapılır. Karı ve kocanın redden istifade edemeyecekleri kanaatindedirler. Çünkü az önce sözünü etliğimiz yakın akrabaların mirasçılıkda daha haklı olduğunu ifade eden ayetten bu hükmü çıkarmışlardır.Karı ve kocanın birbirlerine mirasçılıkları nikah akdi sebebiyledir. Akit bozulunca birbirlerine mirasçılıkları söz konusu olamayacağına göre, karı ve kocayı kan hısımı olan mirasçılarla bir tutmamak gerekir. Hasanü'l-Basrî, İbn Şirin, Kadı Şüreyh, Âtâ, Mücahid, Sevrî, Ebu Hanife ve Ahmed b. Hanbel de bu içtihadı benimsemişlerdir.

İ
bn Mesud (r.a.) ; koca, karı, öz kız ile bulunması durumunda oğlun kızı, ana baba bir kız kardeş ile bulunması durumunda baba bir kız kardeş, anne ile birlikte bulundukları zaman a kardeşler ve farz hisse sahipleri ile bulunduğu zaman nineler dışındaki farz hisse sahiplerine red yapılabileceği yönünde hüküm vermiştir.


Reddiyede artan mal için 2. görüş:

Sahabeden Zeyd b. Sabit'e göre farz, sahiplerinden artan tekrar farz sahiplerine iade edilmez. Artan miktar beytülmale intikal eder. Eğer farz sahiplerine iadede bulunulursa şeran kendilerine tayin edilmiş olan paylarından fazlası verilmiş olur. (Darımî, "Feraiz" 23; Beyhakî, VI/241-42) İmam Malik, Evzai, Şafii ve Davud'üz Zahiri Zeyd b. Sabit'in içtihadını benimsemişlerdir. Bunlara göre farz sahipleri paylarını aldıktan sonra terekeden artan kısım ilk iki gruptan hısım olmadığında miras zevi'l-erhâma değil hazineye (beytülmâl)  intikal eder.




Ehli sünnet, bu sayının iki olduğunu savunmaktadır. ibn Abbas (r.a.) ise ilke olarak çoğulun en azını üç kabul  etmektedir.





“Senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah, size “kelâle” (babasız ve çocuksuz kimse)nin mirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan bir kişi ölür de kız kardeşi bulunursa, bıraktığı malın yarısı onundur. Eğer kız kardeşi ölür ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş ona varis olur. Eğer kız kardeşler iki iseler, (erkek kardeşin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkekli kızlı iseler, o zaman (bir) erkeğe, iki kızın hissesi kadar (pay) vardır. Sapmayasınız diye Allah size (hükmünü) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”(nisa/176)

Sorun Kelale’nin tanımından çıkmaktadır.

İmamiyye Şiası :Ölünün, -ister kız ister erkek, ister bir tane ister daha fazla olsun- evladı olduğu takdirde onun erkek kardeşlerinin, kız kardeşlerinin ya da diğer akrabalarının mirasta bir hakları yoktur. Çünkü onlar mirasta ikinci tabakadandırlar; birinci tabakadan olanlar olduğu müddetçe ikinci tabakadan olanlara sıra yetişmez. Ayette görüldüğü gibi erkek ve kız kardeşlerin miras alma şartları, ölenin evladının olmaması durumundadır.

Ama Ömer b. Hattab miras ayetindeki “veled” kelimesini erkek anlamına yorumladı. Bundan dolayı mirasta, ana babanın kız kardeşlerini ölünün kızıyla eşit tuttu ve onlardan her birine mirasın yarısını verdi. Ömer’den sonra dört mezhep alimleri de onu taklit ettiler!!

İbn-i Abbas’a şöyle sordular: “Bir adam ölmüş, ondan bir kız çocuğu ve aynı ana babadan olan bir kız kardeşi baki kalmıştır.(Bu durumda ölenin mirası kime yetişir?)”
İbn-i Abbas: “Kız kardeşinin hiçbir hakkı yoktur. Mirasın yarısı farz olarak kızına verilir; mirastan geri kalan ise yine ona döndürülür.” 

Ehli sünnet : Ölenin erkek  çocukları varsa ölenin kardeşleri  pay alamaz.Kelale durumu yoktur.Fakat ölenin kız çocuğu varsa kelale durumu söz konusu olur ve ölenin kardeşleri de mirastan pay alır.

Not: Şia’ın görüşü tutarlı görünüyor.





Kastalanî'ye göre kelale geride çocuk ve baba bırakmadan ölen kimsedir. Cumhurun görüşü budur. Sahabeden Hz. Ali ile Abdullah b. Mesûd da bu görüştedirler.
Bazılarına göre, geride baba bı­rakmadan ölen kimsedir. Ashab-ı Kiram'dan Ömer b. Hattâb (r.a.) bu gö­rüştedir.
Bazılarına göre erkek çocuk bırakmadan ölen kimsedir.
Anne ve baba bırakmadan ölen kimse olduğunu söyleyenler de vardır. Bütün bu gö­rüşlere göre kelale ölen kimseye verilen bir isimdir.
Bazılarına göre de kelale anne ve baba dışında kalan mirasçılar demektir. Kutrubi ile ashab-ı kiram­dan Ebû Bekr (r.a.) bu görüştedirler.

Kelale özet:
Kelale’nin mirasında kardeşlerin mirasçı olabilmesinin tüm mezheplerde ortak ve en önemli şartı BABA  olmamasıdır.Ölenin babası varsa tüm mezheplerde ölenin kardeşleri mirasçı olamaz.
Ölenin erkek çocuğu varsa tüm mezheplerde ölenin kardeşleri mirasçı olamaz.
Ölenin kız çocuğu varsa suni mezhepler de ölenin kardeşleri mirasçı olur.Şia da olamaz.
Ölenin sadece annesi varsa suni mezheplerde ölenin kardeşleri mirasçı olur.Şia da alamaz.Çünkü şia ya göre birinci dereceden kişiler varken ikinci derecede olanlar mirasçı olamaz.(Şia’nın  yakınlık dereceleri Humeyni fetvalarından alınarak aşağıda belirtilmiştir.)
Ölenin hem annesi ,hem  babası ve de kardeşleri varsa suni mezheplere göre annenin payı 1/6 ya düşer, baba geri kalanını alır.Kardeşler baba olduğu için pay alamaz.Şia da  böyledir.


Buradaki dededen kasıt babanın babasıdır. Çünkü annenin babası olan dede ise zev'il erhamdandır.

Kur'ân-ı Kerim'de hissesi açık olarak belirtilmeyen dedeyi, Peygamber (sav)'in, bâzı durumlarda baba konumuna koyarak mirasçı kıldığı söylenir. Bununla birlikte dedeyle ilgili meselelerin, sahâbe tarafından en fazla tartışılan ve üzerinde içtihat yapılan meseleler arasında yer aldığı görülmektedir.

Dedenin mirasıyla ilgili sahâbenin sâbit bir görüş ve uygulaması yoktur. Özellikle Ömer b. Hattab'ın çok fazla görüş değiştirdiğini görmekteyiz. Kendisinden nakledilen, "Dedenin mirasıyla ilgili birbirinden farklı birçok uygulamada bulundum ancak hiçbirinde doğrudan ayrılmadım." şeklindeki rivâyet bunu açıklamaktadır.

Ömer'in dede konusunda birbirinden farklı birçok uygulamada söylenmektedir. Ömer(ra)'in ölüm döşeğinde iken, "Şahit olunuz! Ben dedenin mirası konusunda kesin/sâbit bir hükümde bulunmadım."demesi bu hâlinin ölümüne kadar devam ettiğini göstermektedir. Dedenin mirasıyla ilgili Ömer b. Hattab'da görülen görüş değişikliklerini, Abdullah b. Mes'ûd ve Ali b. Ebî Tâlib'de de görmemiz mümkündür.
Ali b. Ebî Tâlib'in, dedenin mirasıyla ilgili, "Kim cehennem ateşine atılmak istiyorsa, kardeşlerle dedenin bulunduğu meselede hüküm versin." Dediği söylenmektedir.

Bunu ilk yapanın Ebu Bekir olduğu söylenmektedir. Abdullah b. Abbas'ın âyetlerde dedeye baba şeklinde hitab edilmesiyle torunlara oğul olarak hitap edilmesini delil getirerek bu görüşe katılır.

Sahâbe arasında dedenin bulunmasıyla anne bir erkek ve kız kardeşlerin hacb olunacağında, dedenin hissesinin altıda birden az olamayacağında ittifak bulunmaktadır. Ancak, dedenin anne baba/baba bir kardeşlerle birlikte bulunduğunda bu kardeşlerin mirasçı olup olamayacakları olacaklarsa hangi oranlarda mirasçı olacakları konusu ihtilaflıdır.
Sahâbeden Ebû Bekir, İbn Abbas, İbn Zübeyr, İbn Ömer, Huzeyfe, Ebû Sâid el-Hudrî, Âişe'nin, dedeyle anne baba/baba bir kardeşleri hacbederek onları dedeyle mirasçı kılmadıkları görülmektedir.

Ancak dedeyi, babanın olmadığı her durumda baba konumuna koymayan Ömer b. Hattab, Zeyd b. Sâbit, Abdullah b. Mes'ûd, Abdullah b. Abbas gibi sahâbelerin terekeyi dedeyle kardeşler arasında çeşitli oranlarda taksim ettikleri; dedeye kardeşlerle birlikte bulunduğunda terekenin "altıda birini veya daha fazlasını vermek" ile "üçte bir veya daha fazlasını vermek" şeklinde iki farklı uygulamada bulundukları görülmektedir.

Ali b. Ebî Tâlib'in dedeye kardeşlerle terekenin üçte birini veriyordu, reyini altıda birini vermek şeklinde değiştirdi. İbn Mes'ûd ise, dedeye altıda birini vermekteydi. O da reyini terekenin üçte birini vermek olarak değiştirdi.


Ömer(ra) zamanında bir kişi öldü ve dedesiyle kardeşlerini bıraktı. Bize İbn Mes'ûd gelerek, dedeye kardeşlerle birlikte altıda bir verdi. Osman (ra) döneminde bir kişi, kardeşleriyle dedesini bırakarak öldü. Bu meselede ise Abdullah b. Mes'ûd dedeye üçte bir hisse verdi. Kendisine daha önce kardeşlerle dedenin bulunduğu meselede dedeye terekenin altıda birini şimdi ise üçte birini verdiğinin söylenmesi üzerine Abdullah b. Mes'ûd, 'Ben kendimden önceki iki imamın (halifenin) uygulamasına göre hüküm verdim.' Dedi.

Muâviye'nin Zeyd b. Sâbit'e dedenin mirasını sorması üzerine onun cevap olarak Ömer (ra)'in, dedeye erkek kardeşle bulunduğunda yarım, kız kardeşle üçte iki, iki kız ve bir erkek kardeşle üçte bir hisse verdiğini; Ömer b. Hattab'ın, kardeşlerin bu sayıdan fazla olduklarında dedenin hissesini üçte birden az yapmadığını yazması Zeyd b. Sâbit'in, Ömer b. Hattab'ın bu konudaki son görüşü olarak bunu bildiğini göstermektedir.


Dedenin anneyle birlikteki mirasıyla ilgili iki farklı uygulamanın söz konusu olduğunu görmekteyiz. Bunlardan birisi "annenin hissesini dedeninkinden fazla yapmama" şeklindeki Ömer b. Hattab ile Abdullah b. Mes'ûd'un; diğeri ise "anneye dedeyle birlikte bulunduğunda üçte bir hisse verme" şeklindeki Abdullah b. Abbas ile Ali b. Ebî Tâlib'in görüşü olduğu görülmektedir.




7. Ninenin, Oğlu (Mûrisin Babası) ile Birlikteki Mirası
Ömer bin Hattab'la Abdullah b. Mes'ûd'un her durumda nineyi oğluyla mirasçı kıldığı; Zeyd b. Sâbit'le Ali b. Ebî Tâlib294'in ise nineyi oğluyla birlikte bulunduğunda hacbettirerek  mirasçı kılmadıkları belirtilmektedir.




Sünni görüş: Baba tek başına olduğunda çocuğunun tüm mirasını alabilir, anne tek başına olduğunda 1/6 alır.Kalan yine babaya kalır.Baba yoksa anne 1/3 alır, kalan kardeşlere  kalır. [(delil:ölünün kardeşleri varsa anne 1/6 alır.(nisa:11 )]


İbni abbas: Bu ayet  anne 1/6 sını alır geriye kalan kardeşlere kalır şeklinde yorumlanmaktadır.